2 hafta falan önce twitterda da bu konudan bahsetmiştim. Üzerine söylenecek daha fazla şey olduğu için bir yazı yazayım dedim. Benim için gelecek hakkındaki teorilerin yeri ayrıdır. İster ciddi şeyler olsunlar, ister hayal ürünü. Bu yüzden post-apokaliptik filmlere de bayılırım. Konumuza dönelim. Bu yazı benim, dünyanın mevcut geleneksel ve yenilenebilir enerji kaynakları ve de bu kaynakların gelecekleri hakkındaki görüşlerim olacak.
Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının En Büyük Eksisi: Yüksek Başlangıç Maliyetleri
Enerji konusu kişisel ilgi alanlarımdan birine giriyor. Okuldayken de biraz bu konu üzerine yoğunlaşmıştım çünkü gelecek için çok kıymetli bir konu. Yenilenebilir ve temiz enerjiye yönelim gün geçtikçe artıyor. Yapılan çalışmalarla, elde edilen geliştirmelerle her geçen gün bu tip sistemlerin verimlilikleri artıyor ve geleneksel enerji kaynaklarıyla daha fazla rekabet edebilir hale geliyorlar. Yenilenebilir temiz enerji kaynaklarının hala en büyük dezavantajı başlangıç maliyetlerinin (kurulumda harcanan para) geleneksel enerji kaynaklarına kıyasla çok yukarılarda olması. Fakat projeksiyonlar bu durumun çok uzun sürmeyeceğini gösteriyor. ODTÜ’de güzel insan Cemil Yamalı hocamız bu durumu şöyle özetliyordu: “Gün geçtikçe, yeni araştırmalar yapıldıkça yeşil enerjiler ucuzlayacak; bu meyanda fosil enerji kaynakları da azaldıkça pahalanmaya devam edecekler ve en sonunda ikisi aynı seviyeye gelmiş olacak.”
Bir Diğer Eksi: Süreksizlik
Yenilenebilir enerji kaynaklarının bir başka eksisi de süreksizlikleri. Rüzgar zayıfladığı zaman rüzgar gülleri durur, hava kapalıysa güneş enerjisi santralleri enerji üretemez veya denizde dalga olmazsa dalga enerjisinden enerji üretimi sekteye uğrar. Çözüm ne? Depolamak. Fakat depolama konusunda şu anda çok kötü durumdayız. Renault Fluence’in benzinli ve elektrik versiyonlarının ağırlıkları arasında yaklaşık 300 kilogram fark var. Bunun sebebi elektrik versiyonunun büyük, ağır bataryaları. Buna rağmen tam dolu bataryalarla aracın menzili sadece 185 km. Boyut santrallere gelince üretilen enerjiyi depolamak mevcut teknolojiyle imkansız oluyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarının bu sorununa bir çözüm olarak bu tip santrallerin çevrimlerine aynı zamanda doğalgaz döngüleri de bağlanabiliyor. Yani basit mantıkla güneş varsa enerjiyi güneşten elde et, yoksa doğalgaz yak santral çalışmaya devam etsin o anki enerji talebi karşılansın.
İşte bu noktada mevcut enerji depolama sistemlerine çığır açacak yenilikler yapmak veya yepyeni bir enerji depolama yöntemi bulmak işleri değiştirebilir. Hem yenilenebilir enerji kaynaklarının en büyük dezavantajlarından birini yok eder hem de depolama sıkıntılarından dolayı fosil yakıt kullanmak zorunda kaldığımız yerlerde depolanmış enerjiler fosil yakıtlara alternatif olurlar ve fosil yakıtlara olan bağımlılığımızı bir nebze azaltırlar.
Fosil Enerji Kaynaklarının Mevcut Durumu ve Yenilebilir Enerjiye Yapılan Yatırımlar
Artık iyice bu gezegen için bir virüs, parazit haline geldik. Kaynaklarını kullanıyoruz, kullanmakla kalmayıp yok ediyoruz, ekosistemleri bozuyoruz, hayvanlarını öldürüyoruz. (Konuyla alakasız bilgi: Ankaraspor kulübünün logosundaki hayvan bir anadolu parsıdır. Canlı olarak en son 1974 yılında beypazarında görülmüş ve öldürülmüştür. Hakkında çok güzel bir yazı: http://www.ergir.com/son_anadolu_panteri_yazi.htm)
Fosil yakıtlar da bize kalmış bir miras. Hızla tükeniyorlar. Durumun vehametini şöyle açıklayayım; 2002’deki şu makale * petrole 98, doğalgaza 166 ve kömüre 230 yıl ömür biçiyor. 2012’deki bir diğer makale ise * petrole 35, doğalgaza 37 ve kömüre 107 yıl ömür biçiyor. Öngörülerin bu kadar değişmiş olmasının sebebi tabii ki aradan geçen 10 yılda dünyanın fosil yakıt tüketiminin çok hızla yükselmiş olması. Gelişmemiş veya gelişmekte olan ülkelerin de tüketimleri çok büyük oranda arttı. Bunda kendine pazar bulmak zorunda olan sermayenin bu ülkelere yatırımlar yaparak ülkeleri geliştirmesi de büyük etken. Neyse ne, sonuç olarak ortada olan bir gerçek var fosil enerji kaynaklarının artık sonuna geliyoruz. Burada da yenilenebilir enerji kaynakları devreye giriyor.
Birleşik Arap Emirliklerinden Abu Dabi’nin yenilenebilir enerji kaynaklarına on milyarca dolarlar yatırım yaptığını biliyor muydunuz? Sıfır-atık politikasına sahip, enerjisini tamamen yenilenebilir kaynaklardan sağlayan Masdar ismindeki şehir projesi de bu yatırımlardan biri. Stereotipik tanımlamalarda görgüsüz, aptal olarak tasfir ettiğimiz Araplar ellerindeki paranın kıymetini bilip yenilenebilir enerji projelerine yatırım yapıyorlar. Evet teknolojinin sahibi batı ama bu tip projeler sayesinde Araplar da bu teknolojilerin bilgi birikimini kendilerine aktarıyorlar. Yenilenebilir enerjilerin çağı geldiğinde büyük güçlerden biri de Araplar olabilir, kim bilir.
Türkiye’nin Yenilenebilir Enerji Kaynakları Konusunda Mevcut Yeri
Peki Türkiye olarak biz ne durumdayız? Kendi üniversitemden bildiğim ve piyasa şartlarından görüldüğü kadarıyla çok kötü durumdayız. Çok az miktarlarda rüzgar enerjisi gibi çeşitli kaynaklara yatırımlar yapılıyor ama malesef bunların mühendislik kısmında bizim pek katkımız veya bir kazanımımız olmuyor. Araştırma-geliştirme her zaman yatırım istiyor. En uygun ortamı ya özel sektör ya da üniversitelerdir. Bizim özel sektörümüzde malesef yenilenebilir enerji üzerine ciddi yatırımlar yapabilecek güce sahip bir şirket yok. Bildiğim kadarıyla Zorlu Grubunun bazı ufak yatırımları mevcut. Üniversiteler tarafına gelecek olursak durum büyük bir hüsran. Türkiye’nin bütün şehirlerine üniversite kurmanın bir marifet olduğunu zannedip bu üniversitelere yaptığı yatırımlarda sınıfta kalan ve üniversitelerin içlerini bomboş bırakan bir zihniyete sahibiz malesef. Aylık maaşı 4-5 bin lira olan bir öğretim üyesini kadrosuna katmak bile üniversiteler için çok büyük bir problem olabiliyor. Rektör Ahmet Acar mart ayında bu konuyu dile getirmişti. Bu zihniyet üniversiteleri karşısına almaya devam ettikçe de üniversitelerin yapmaları gereken bilimsel araştırmaları yapmaları daha da olanaksız olacaktır. Gerekli kaynaklar sağlanırsa sadece ODTÜ’de değil, Türkiye’nin birkaç önemli üniversitesinde bu konularda ciddi araştırmalar yapılabileceğine ve de bu araştırmaların sonucunda oldukça başarılı sonuçların elde edilebileceğine eminim.
Sonuç
Enerji medeniyettir, enerji yaşamdır. Dünyada şu anda en değerli şeylerin başında enerji kaynakları geliyor, savaşlar onlar için çıkıyor ve çıkmaya da devam edecek. Biz de bu konuda geleceğe acilen yatırım yapmaya başlamak zorundayız. Enerji üretimi konusunda dışa çok bağımlıyız. Gelişen ve büyüyen bir ülke olmamız sebebiyle enerji ihtiyaçlarımız artıyor ve hızla artmaya da devam edecek. Fosil enerji kaynaklarının mevcut tükenim projeksiyonlarını da dikkate alırsak olası bir enerji krizinde en büyük darbeyi alacak ülkelerden biriyiz çünkü enerjimizin büyük çoğunluğunu ithal ettiğimiz fosil yakıtlardan karşılıyoruz. Hatrı sayılır güneş, rüzgar ve jeotermal enerji potansiyellerine sahibiz ama bunları kullanmaya başlayabilmemiz için kendi bilgi birikimimize ihtiyacımız var. Her santrali yabancılara kurdurursak işin altından kalkamayız. Arapların yaptığı gibi para saçamayız çünkü o kadar paramız yok. Bu yüzden yenilenebilir enerji kaynakları üzerine çalışmaları teşvik etmemiz, devlet olarak bu araştırmalara önemli miktarlarda maddi destekler sağlamalıyız. Yoksa rüzgar eser, güneş açar Türk bakar konumuna düşeriz.