Bir zamanlar fakir ve de gurursuz bir genç varmış. Ne iş olsa yaparmış. Bir gün bu genç yolda yürürken yaşlı bir kadın bunu durdurmuş.
“Ha söyle abla ne var?” demiş bu genç.
Yaşlı kadın baştan aşağı bi süzmüş bu genci. Gence bi bakış atmış:
“Sana bir teklifim var.”
“Buyur abla seni dinliyorum 4 kulağımla.” demiş genç kendi çapında bir espri yapmaya çalışarak.
Kadın duru sesiyle teklifini açıklamaya başlamış:
“Buradan uzak bir diyarda bir kale var. Bu kalenin içinde yaşayan cimri mi cimri, kalpsiz mi kalpsiz bir kral var.”
Genç, kadının sözünü kesmiş: “Eee? Onu öldürmemi mi istiyorsun teyze?”
“Hayır.” demiş yaşlı kadın.
“Bu kralın bir atı var, dünyalar güzeli bir at. Dünyada en çok değer verdiği şey bu attır. Çocuklarına, kızlarına bile bu attan daha az değer verir. Senin bu atı çalmanı istiyorum işte delikanlı.” demiş.
Genç şaşırmış. “Peki benim bu işten karım ne olacak?” diye sormuş doğal olarak.
Kadın cebinden bir kağıt parçası çıkartıp üzerine bir şeyler yazmış ve gence vermiş. Ardından da sormuş:
“Kabul ediyor musun bu teklifimi?”
Genç kağıdı açıp bakmış, kafasını yukarı kaldırıp on saniye kadar düşünmüş ve sormuş:
“Atı nereye getirmemi istiyorsunuz?”
Kadın gence bir adres tarif etmiş ve “5 gün içerisinde bu atı buraya getirmelisin” diye de eklemiş.
Genç tamam deyip ayrılmış.
Eve gidip hazırlıklarını yapmaya başlamış.
Gece iyi bir uyku çekip sabah erkenden yola koyulmuş.
Kalenin olduğu yere gidince önce yakındaki köylülerden kral hakkında bilgi toplamaya başlamış. Köylüler kral hakkında aynı kadının dediği gibi cimri mi cimri kötü mü kötü biri diye bahsetmiş. Ve kralın en yakınında her zaman bir sağ kolu olduğunu anlatmışlar. Kral ne zaman köye gelse bu sağ kol her zaman yanında olurmuş.
Sağ kolun adı da…
Sami’ymiş…
Genç bütün gün köylülerle konuşup akşam bir tavernada eğlenmiş. Kendine kalacak bir yer bulup geceyi orda geçirmiş. Sabah olunca kaleye doğru yola çıkmış.
Kale kapısına geldiğinde muhafızlar genci durdurmuş:
“Ne işin var, niye geldin?”
“Eee şey, ben bir oyun icat ettim lordumuza onu göstermek istiyorum.” diye cevap vermiş genç.
Muhafızlar gülmüş.
“Yürü git işine lan!” demişler gence, kovmuşlar onu.
Genç köye dönüp kaleye girmek için bir yol aramaya koyulmuş. Yolda yürürken yerde evsiz yaşlı bir adam görmüş ve durup onunla dalga geçmiş:
“HA! HA! Bir köyde bile bir evin yok mu bre yaşlı adam!”
Yaşlı adam kafasını kaldırmış:
“Kaleye nasıl girebileceğini biliyorum.”
Genç donup kalmış.
“Nasıl ya? Sen nasıl benim kaleye girmeye çalıştığımı bilebiliyorsun?” diye sormuş.
Yaşlı adam gülümsemiş:
“Ben senin bilmediğin birçok şeyi biliyorum genç.”
Ardından sormuş: “Yardımımı istiyor musun istemiyor musun?”
Genç yaşlı adama bir soruyla cevap vermiş: “Yardımın karşılığında ne istiyorsun amca?”
Adam gençten kaleye girdikleri zaman onu Sami’nin yanına götürmesini istemiş sadece.
“Sen bu halinle koskoca kralın sağ koluna napabileceksin ki amca?” diye gülmüş genç.
Yaşlı adam hiç istifini bozmadan “Orasını bana bırak.” demiş.
Genç kabul etmiş ve yarın sabah vakti kaleye doğru yola çıkmak için sözleşmişler.
Güneş batmış, güneş doğmuş; ilk karşılaştıkları yerde buluşmuşlar gençle yaşlı adam.
Yaşlı adamın elinde bir kıyafet varmış.
“Al bunu giy.” demiş.
Genç sormuş: “Ne kıyafeti ki bu?”
Yaşlı adam cevap vermiş:
“Bu kıyafet buraya uzak bir diyarın geleneksel kıyafetidir. Çok soru sorma ve giy.”
Ve de eklemiş:
“Bir şey daha var, içeri girdiğimizde hiç konuşmayacaksın.”
Genç kıyafeti giymiş ve yola koyulmuşlar.
Kapıya gelince muhafızlar bunları durdurmuş.
Yaşlı adam gencin anlamadığı bir dilde bir şeyler söylemiş onlara ve muhafızlar hiçbir şey söylemeden kapıyı açıp geçmelerine izin vermişler.
Genç çok şaşırmış, yaşlı adama muhafızlara ne dediğini sormamak için kendini zor tutmuş.
Biraz yürüdükten sonra yaşlı adam gence dönmüş ve demiş ki:
“Ben üstüme düşeni yaptım şimdi sıra sende.”
Genç “Peki” demiş. Kafasını kaldırıp etrafa bakmış ve sağ taraftaki bir binaya doğru yürümeye başlamış.
Ahırı arıyormuş tabi ki, yaşlı adama verdiği söz umurunda değilmiş.
İleride bir kapı görmüş, “Bu taraftan” demiş.
Kapıyı açıp binaya girmişler.
İçeride keskin bir fesleğen kokusu varmış.
Uzun bir koridorda yürümeye başlamışlar, sol taraflarındaki sıra sıra pencerelerden güneş yüzlerine vuruyormuş.
Koridorun sonuna geldiklerinde iki muhafız onları durdurmuş ve yaşlı adam yine bir şeyler söylemiş.
Muhafızlar “Tabi buyurun o da sizi bekliyordu.” diye cevap vermişler.
Bir kapıdan daha geçip devasa bir salona girmişler. Her tarafta tablolar ve heykeller varmış. Salonun diğer bir ucunda kralı görmüşler. Tabi ki yanında da Sami.
Genç, yaşlı adamın kolundan tutup “Hadi geri dönelim, ne duruyoruz?” dercesine çekiştirmeye başlamış daha salona girer girmez. Ama yaşlı adam hiç oralı olmamış, tahta doğru yürümeye başlamış.
Kral ikisi yaklaştıklarında onlara seslenmiş:
“Bugünün gelmesi için ne kadar beklediğimi bilemezsiniz!”
Yaşlı adam krala cevap vermiş:
“Benim de ne kadar beklediğimi bilemezsiniz lordum, ama en sonunda o gün geldi işte.”
Kral ayağa kalkmış ve ikisine doğru yürümeye başlamış. Gencin önüne gelip durmuş ve demiş ki:
“Evet bu o.”
Gence sıkıca sarılmış.
Sami’ye dönüp “yaşlı beyefendiye ödülünü verin” demiş.
Sami başını sallayarak onaylamış. Yaşlı adamla birlikte dışarıya doğru yürümeye başlamışlar.
Genç olan bitene şaşırıp kalmış tabi ki ama yaşlı adamın kendisine dediğinden dolayı çenesini açıp bir kelime edememiş. Sadece şaşkın gözlerle bakmış.
Kral gence dönüp, “Evet artık konuşabilirsin oğlum” demiş.
Gencin gözleri fal taşı gibi açılmış. “Oğlum mu dedin sen bana?! Ben senin oğlun falan değilim.” demiş.
Kral sıcak bir gülümsemeyle cevap vermiş:
“Evet öylesin oğlum, evet öylesin.” demiş.
Ve belinden çıkardığı hançeri birden gencin karnına saplamış!
Bir daha! Bir daha!!
Genç yere yıkılmış. Kanlar içinde kalmış ve bir iki dakika içinde ölmüş.
Kral hançerini gencin giysisine silip tekrar kınına koymuş.
Sami yaşlı adamı ahıra götürmüş. Atı gösterip:
“Evet artık Güzellik senindir.” demiş.
Yaşlı adam Güzellik’in güzelliği karşısında donup kalmış.
“Evet gerçekten dedikleri kadarmış.” diyebilmiş sadece.
Güzellik yaşlı adamın hayatı boyunca gördüğü en güzel attan katlarca ve katlarca daha güzelmiş.
“Binebilir miyim?” diye Sami’ye sormuş titrek bir sesle.
“Tabi o artık senindir, istediğini yap.” diye cevap vermiş Sami.
Yaşlı adam ata binmiş.
“Bu gerçek olamaz.” demiş Sami’ye.
“O gerçek yaşlı adam, o gerçek.” diye cevap vermiş Sami.
Yaşlı adam Sami’nin yüzüne bakıp:
“Teşekkür ederim dostum, kralına da benim adıma teşekkür et.” demiş.
Yaşlı adam Güzellik’i alıp yola koyulmuş. Yaşlı kadının gence verdiği adrese doğru yol almaya başlamış.
İki günlük yorucu bir yolculuğun ardından gideceği yere ulaşmış. Yaşlı kadın orada bekliyormuş. Yaşlı adamı görünce gülmeye başlamış.
“Bunu başaracağını biliyordum!” diye haykırmış. “Evet biliyordum.” demiş.
Yaşlı adam attan inmiş ve kadına sarılmış.
“Zor oldu, yılların geçmesi gerekti ama en sonunda oldu” demiş.
-SON-
Aklınıza takılanlar mı var? Bazı şeyleri açıklığa kavuşturayım o zaman sizin için.
Kadın gence ne mi teklif etmişti?
Onu bir kral yapacak kadar para…
Peki bu genç kimdi?
Tabi ki kralın kalesinden yıllar önce küçük yaşta kaçıp meczup olduğu zannedilen ama aslında sadece küçüklüğünü hatırlamayan oğluydu.
Peki bu yaşlı kadınla adam kimlerdi?
Gencin çocukkenki kaledeki bakıcıları… Genç kaçtıktan sonra kral tarafından genci bulmaları için görevlendirilmişler ve uzun arayışları sonunda sadece gencin bir yere kadar izini sürebilmişler. Yaşlı adamın gence geleneksel kıyafetlerini verdiği ülkeye kadar… Arayışları sonuçsuz kaldığında krala dönüp ellerindeki bütün bilgileri aktarmışlar. Kral da gizli tutmaya çalıştığı bu olayı çaresiz kalarak halka açıklamış ve oğlunu getirene ödül olarak Güzellik’i vereceğini söylemiş. Ama kimse yıllar boyunca bulamamış bu genci ta ki yaşlı kadın bu gence yolda rastlayana kadar.
Peki kral neden genci öldürmüş?
Kaçtığı için oğlunu hiç affedememiş kral. Genç, kralın tek oğluymuş ve kral öldükten sonra tahta geçecekmiş. Kral ölümünden sonra kuralları değiştiremeyeceği için artık içerisinde sadece nefret barındırdığı oğlunu öldürmekte bulmuş tek çareyi.
Aslında zaten bir kral olacak olan genç krallar gibi zengin olmak için gittiği yolda ölmüş yani.
Bu hikayenin ilginç bir yazılışı oldu. İki gün önce sıkılmış otururken bir arkadaşıma boş boş mesajlar atıyordum. İşin aslı ders çalışmamak için oyalanıyordum. Sonra ne olduysa bu hikayeyi yazmaya başladım. Hikayedeki karakterler, olaylar, sonu falan hakkında hiçbir fikrim yoktu yazarken. Gencin öleceğini iki mesaj öncesine kadar ben de bilmiyordum. 50 dakika boyunca toplam 139 kısa mesaj sürmüş hikayenin tamamı. Şimdi hikayeyi buraya geçirirken sadece sondaki cevapların son ikisini ekledim, geri kalan kısımlarda hikaye aynı kaldı sadece yazımsal oynamalar falan oldu. Bana yazarken ve okurken güzel geldi, umarım siz de beğenmişsinizdir.