İlk defa 5 yıl önce duymuştum bu kelimeleri bir arada: Critical Thinking. Türkçesi “eleştirel düşünme” olarak geçiyor ama bizim türkçede eleştiri kelimesine kattığımız negatif anlamdan ötürü iyi bir çeviri değil aslında. Birileri “sorgulayıcı düşünme”yi önermiş, daha uygun gibi sanki. Neyse ne demek olduğunu kısaca açıklayayım, kafanıza oturur o zaten. Critical thinking yani sorgulayıcı düşünme, bir şeyi kabul etmeden önce onu öncelikle kendi mantık süzgecinden geçirmektir kısaca. Yani “neden?” sorusunu sormaktır. Malesef bizim eğitim sistemimizde neredeyse hiç yer almıyor. Tam tersine biz çocukları sorgulamaktan uzaklaştırıp, “bu böyledir nedenini sorma” zihniyetiyle yetiştiriyoruz. Sonucunda da sorgulamayan, -bu kelimeyi kullanmak istemiyorum ama mecburum- “koyun” gibi kendisine denilenleri kabul eden bir millet oluyoruz. Malesef özellikle ülke mevzularında olaylara tercih ettiği “siyasi görüşünün” kendisine söylediği gibi bakan bir toplum olmuş vaziyetteyiz. Neyin doğru neyin yanlış olduğuna kendimiz değil siyasi görüşlerimiz karar veriyor. Burada herhangi bi siyasi partiye taş atmıyorum yanlış anlaşılmasın, bu dediğim bütün siyasi partiler için geçerli. Kendimize bir parti seçiyoruz ve artık bizim doğrularımıza yanlışlarımıza o parti karar veriyor. Neyse bu apayrı bi konu, şimdi buna girmeyelim. Sonuç olarak eleştirel düşünme, bir şeye körü körüne inanmadan önce onu sorgulamaktır.
Fakat şöyle ilginç bir durum var. Her ne kadar bize eleştirel düşünme öğretilmiyor olsa da, aslında farkına varmadan onu kullanıyoruz. Evet, var olan düşüncelerin doğruluğuna karar verme konusunda olmasa da kendimizle alakalı kararları verirken sürekli kullanıyoruz. Yani mesela tanımadığınız birisine nedenini söylemeden bir şeyler yaptırmanız çok mümkün değildir. (En azından bana pek yaptıramazsınız) Sebep-sonuç ilişkisi diye bir kavram var, her şey bir amaç için oluyor. İşte biz de yaptığımız çoğu şeyi yaparken neden sorusunu soruyoruz aslında.
Neden bir işte çalışıyorsun? Çünkü para kazandığım için.
Neden ders çalışıyorsun? Çünkü okuyup bir meslek kazanmak için.
Neden müzik dinliyorsun? Çünkü eğlendiğim, mutlu olduğum için.
…
Şimdi hayatınızda yaptıklarınızı düşünün, yani verdiğiniz kararları. Hepsi bir amaca ulaşmak için yapılan şeyler. İşte insanın hayatındaki en büyük motivasyon da o amaçlara ulaşma isteği. Bize küçükken “inanmak başarmanın yarısıdır” diye öğretmişlerdi. Tamam belki yarısı değil ama çok önemli bir adım inanmak. Tam tersi olarak da eğer birisi bir şeyin olacağına inanmamışsa onu başarmasının çok bi imkanı yok zaten.
Buraya kadar anlattıklarım için “eee yani bunlar böyledir, biliyoruz hepimiz zaten” falan diye düşünüyor olabilirsiniz. O zaman bu anlattıklarımı sizin için hayatta işinize yarayacak bir şekle getireyim, var olan bilginizi hayatta kullanabilmenizi sağlayayım.
Mesleğim gereği insanlarla iyi anlaşabilmem iyi bir ekip lideri olmam gerekiyor. Bir meslek sadece okulunu okuyarak kazanılmıyor, sizin de kendinizi geliştirmeniz gerekiyor. Ben de nasıl ekibimdeki insanların çalışma isteklerini arttırabilirim diye düşünürdüm ara sıra. Lan daha mezun bile olmadın niye bunlara takılıyosun diye sormayın sakın. Bir bakarsın hayatın içine düşmüşsün ve kendini ilk defa futbol oynayan bir çocuk gibi ne yaptığını bilmez bir vaziyette bulursun. O yüzden kendini bazı şeylere önceden hazırlamak en iyisi. Neyse sorardım işte kendime, insanlar nasıl motive olur diye. Birini en kolay ödülle yani iş hayatında parayla motive edebilirsiniz ama her zaman o gerekli parayı ödül olarak koyacak imkanınız olmaz, aslında nerdeyse hiç olmaz. İşte o zaman ben insanları incelerken gördüm ki en büyük motivasyon kaynaklarından biri amaçlar. Birinin önüne bir amaç, bir başarı koyarsanız işte o zaman onun verimliliğini arttırabilirsiniz. Bu sadece iş hayatıyla alakalı bir olay değil, aynısı öğrencilerde, sporcularda da geçerli. Spor tarihine baktığımızda bunun yüzlerce örneği var; yeteneklerinin çok çok üstüne çıkıp da çok büyük başarılar elde etmiş takımlar. Ya da öğrencileri ele alalım, “kapasitesi bu kadar” denilen kaç tane insanın azimle bir yerlere geldiğini görebiliyoruz.
Sonuç olarak amacın yoksa isteğin de olmaz, azmin de. Birini motive etmenin en güzel yollarından biri önüne bir amaç koymaktır, o kişiye bir şeyi başarmanın verdiği sevinci yaşatmaktır. Böylece o insan da başarılı olmanın bağımlısı olur ve bir daha hiç başarısız olmak istemez. Çünkü hepimiz mutlu, huzurlu olmanın peşindeyiz.
Eleştirel düşünme konusu ise apayrı olarak ele alınması gereken bir konu. Sorgulamayı öğrenmeliyiz, “neden?” diye sormalıyız. Bilinçli bir birey olmak bu dünyadaki en önemli şeylerden biri ve bunu başarmak için de en önemli adım eleştirel düşünmeye sahip olabilmek. Şunu da aklımızdan çıkarmamamız gerekir; insan sorguladıkça bir şeyler öğrenir, sorguladıkça bir şeyler başarır.
Saygılarımla
Eleştirel düşünme hakkında daha fazlası: vikipedia